Eğitim ve Psikoloji Sözlüğü
A. Adler’in, bireyin kendi hedeflerini belirleme, kendi
yaşamyaşam biçimini yaratma yönünde bilinçli bir
çabaçaba yürüttüğü görüşüne dayanan
psikolojipsikoloji kuramı;
individualindividual psikolojipsikoloji;
bireysel ruhbilimruhbilimbireysel ruhbilimruhbilim. S. Freud’un insanın, bilinçdışında
etkinliketkinlik gösteren
bilinçdışıbilinçdışı dürtülerin (içgüdülerin) egemenliğinde olduğu görüşüne karşılık Adler, insanın bilinçli
yönelimyönelim ve çabasını öne çıkarmıştır;
bireybirey odaklı olmaktan çok,
toplumtoplum odaklı bir yaklaşımı benimsemiştir. Adler’e göre insan, doğuştan gelen ve kendini başkalarıyla birlikte olmaya,
işbirliğiişbirliği yapmaya, herkesin yararına çalışmaya yönelten temel bir dürtüye sahiptir. Adler, Freud’dan ayrıldıktan sonra, insan kişiliğini Freud ve Jung gibi geçmişin değil, geleceğe yönelik amaçların biçimlendirdiğini savunmaya yöneldi. Ona göre, her insanın kendi seçtiği ve erişmek için çabaladığı hedefleri, onun bugünkü davranışlarını etkiliyor ve kendine özgü
ruhsalruhsal süreçleri oluşturuyor. Kişinin, uğruna savaş verdiği amacın
gerçekgerçek olması gerekmiyor. Amaçlar
öznelÖznel; dahası düşsel bile olabiliyor. Ancak, insan, nevrozlu değil de sağlıklı ise gerektiğinde, ardına düştüğü amaçların etkisinden kurtulabiliyor. Bu ayrı yanlarına karşın, bir
tıptıp doktoru ve
psikiyatristPsikiyatrist olan Adler de kuramını oluştururken Freud’un etkisiyle, nevrozun açıklanmasından yola çıkmıştır. Adler, ta 1908’de daha Freud’un ateşli bir öğrencisi iken, insanın yönlendirilmesinde saldırganlık güdüsünün
cinsellikcinsellik kadar önemli olduğunu ileri sürmüş; 1910’da da saldırganlık güdüsünün yerine
güçlü olma isteğigüçlü olma isteği kavramını kullanmıştı. Adler, görüşlerinin bu aşamasında erkekliği güçlülük; kadınlığı da
güçsüzlükgüçsüzlük ile eş tutmuş ve “erkeklik iddiasının, kendini küçük, zayıf, yetersiz duyumsayan erkek ya da kadının başvurduğu bir çare, bir ödünleme yolu olduğunu ileri sürmüştü. Daha sonra ise insanı güdüleyen temel amacın,
güçlü olma isteğigüçlü olma isteği değil; üstün olma çabası olduğunu savundu. Adler’in 1907’de yayımlanan Organ Yetersizlikleri Üzerine Bir İnceleme adlı kitabında öne çıkardığı görüşe göre insanlar,
bedenselBedensel yetersizlikleri yüzünden ortaya çıkan eksiklik duygularını,
ruhsalruhsal olarak giderme yolunu seçiyorlar. Bu yoldaki başarısızlık ise, nevrozla sonuçlanıyor ve bir dizi
işlevsel bozuklukişlevsel bozukluk ortaya çıkıyor. Adler, pratisyen hekimliği sırasında hastaları üzerinde yaptığı gözlemlere dayanarak insanların,
kalıtımkalıtım ya da
gelişimgelişim bozukluklarının yarattığı organ yetersizliğini gidermek için giriştikleri büyük çabalardan bu sonuca varmıştı. Buna en belirgin örnek olarak da çocukken kekeleyen Demosthenes’in sürekli ve yoğun bir çabayla ünlü bir konuşmacı olduğunu göstermişti. Adler daha sonra,
organ yetersizliğiorgan yetersizliği kavramına
ruhsalruhsal, toplumsal her türlü
yetersizlikyetersizlik duygusunu da kattı. Kadınların kendilerini erkeklere göre eksik gördükleri varsayımından yola çıkarak, görüşlerinin bu aşamasında güçsüzlüğü, kadınlıkla özdeşleştirdi. Daha sonra ise,
yetersizlik duygusuyetersizlik duygusu kavramını daha da geliştirerek bu duyguyla
üstün olma isteğiüstün olma isteği arasındaki bağlantıyı bir kuramsal çerçeve içinde ortaya koydu. Adler’e göre insan, zayıf, eksik, bakıma
gereksinimgereksinim duyan yetersiz bir canlı olarak doğuyor.
BedenselBedensel,
zihinselzihinsel,
duygusalduygusal ve
toplumsal gelişimgelişimtoplumsal gelişimgelişim, bireyin bu yetersizliklerini giderme, üstün olma çabalarının bütünü demektir. Karşılaştığı sorunları çözme, engelleri aşma,
güvengüven içinde yaşama çabaları, bireyin doğuştan getirdiği temel isteğin; üstün olma isteğinin belirtileridir. Her insanın doğuştan ölüme kadar duyumsadığı yetersizlikleri giderme savaşımı; eksiklik, aksaklık ve yetersizliklerinden sıyrılıp üstünlük elde etmeyi amaçlaması, üstün olma, kendini
tamamlamatamamlama ve yetkin olma isteğinden başka bir şey değildir.
Yetersizlik Duygusuyetersizlik duygusu ve
Üstün Olma Çabalarıüstün olma çabaları: Bu çabalar, Adler’e göre, yaşamın gereği ve her insanda var olan
doğaldoğal eğilimlerdir.
Yaşamın amacıyaşamın amacı, Freud’un savunduğu gibi haz elde etme değil, yetkinliğe erişmektir. Bu
yaklaşımyaklaşım, Adler’in bireysel psikolojisinin, insana daha saygılı olduğunun savunulmasına yol açmıştır. Adler’e dünya çapında ün kazandıran, 1912 yılında yayımlanan
Nevrozlu Kişilikkişiliknevrozlu kişilikkişilik Üzerine adlı kitabında ortaya attığı “
yetersizlik duygusuyetersizlik duygusu” ve “
üstün olma isteğiüstün olma isteği” kavramlarıdır. Ancak, onun
bireysel psikolojipsikolojibireysel psikolojipsikoloji diye adlandırılmış olan
kişilikkişilik kuramı asıl, son yıllarındaki yayınlarında ayrıntılarıyla ele aldığı
yaşamyaşam biçimi ve
yaratıcıyaratıcı benlikBenlik kavramları ile bir bütünselliğe kavuştu.
Yaşamyaşam biçimi, her insanda doğuşta var olan
yetersizlik duygusuyetersizlik duygusu ve üstün olma isteğini kendine özgü yollarla giderme çabası sonucunda beliriyor. Örneğin, bir fabrikatör için
üstün olma isteğiüstün olma isteği, çok para kazanıp zengin olma yoluyla yetersizliklerini gidermekle özdeşleşiyor. Buna bağlı olarak o, tüm yaşamını para kazanma çarelerini hesaplayarak biçimlendiriyor. Onun için örneğin, amacı çiçek yetiştirmek olan bir bahçıvanla bir fabrikatörün yaşamları birbirinden farklıdır. İkisi de bilerek ya da bilmeden attıkları her adımla, kendi amaçlarını yansıtıyorlar. Bunların kurdukları ilişkiler, dostlukları, eğlence biçimleri; kısacası her türlü
tutumtutum ve davranışları, kendilerine özgüdür. Yaşamda herkes, kendi amacı ile ilgili şeyleri görüyor ve onlara yöneliyor. Adler’e göre
yaşamyaşam biçimi, dört beş yaşına dek belirleniyor; ondan sonra yaşanılan her şey, o kalıplara göre benimseniyor. İleri yaşlarda yaşananlar, çocuklukta edinilmiş olan temel yönelişin görüntüleridir. Adler’in bu görüşü üzerinde Freud’un etkisi açıktır. Adler’e göre
yaratıcıyaratıcı benlikBenlik (
creativecreative egoego) ise şu anlamı içeriyor: İnsan, kendi kişiliğini,
kalıtımkalıtım özellikleriyle yaşamını yoğurarak kendisi oluşturuyor. Her insan, doğuştan getirdiği kendine özgü belirli
beceribeceri, yetenek ya da yeteneksizlikler ile çevrenin ona sunduğu çeşitli uyarıları kendince yorumluyor ve benimsiyor. İnsanın gözle görülmeyen ve elle tutulmayan
yaratıcıyaratıcı benliği,
öznelÖznel ve dinamiktir. Bu
benlikBenlik, insana kendine özgü bir
kişilikkişilik ve
yaşamyaşam biçimi edinme, kendi yaşamına bir
anlamanlam verme olanağını sağlıyor. (Adler’in
yaratıcıyaratıcı benlikBenlik kavramı, Freud’un
benlikBenlik kavramına benziyor.). Freud’un
cinselcinsel içgüdüleri öne çıkardığı için uğradığı sert eleştirilere Adler de insanı güden temel gücün üstünlük isteği olduğunu; bireyin zayıflıklarını gidermek amacıyla erkeklik savıyla ortaya çıktığını öne sürmesi nedeniyle uğradı. Adler’in de Freud gibi insanı içgüdüleriyle davranan
bencilbencil bir yaratık olarak gördüğü; insanın toplumsal yanını küçümsediği ileri sürüldü. Adler daha sonra l930’larda ortaya attığı toplumsal
ilgiilgi kavramı ile bir tür, bu eleştirilere karşılık vermiş oldu. Adler’e göre insan, bir
toplumtoplum içinde doğuyor.
Aileaile, onun ilk toplumudur. Bebeğin, gelecekteki toplumsal ilişkilerinin öncüsü, annesiyle kurduğu
iletişimiletişim ve etkileşimdir. İnsanın, annesi ve daha başkalarıyla kurduğu ilişkiler, onun yetersizliklerini gidererek, üstün olma isteklerini yönlendirmesini, yaşamını biçimlendirmesini,
yaratıcıyaratıcı benliğini geliştirmesini ve kişiliğini yapılandırmasını sağlıyor. İnsan bu yolla, üstün olma çabalarını, kişisel ve
bencilbencil edinimlerden sıyırıyor ve toplumsal amaçlara yöneliyor.
Bireybirey, başkalarının iyiliği için uğraşarak, kendi kişisel yetersizliklerinin yerine, yetkinliği koyuyor. Adler’e göre toplumsal
ilgiilgi, doğuşta her insanda var olduğundan, insan toplumsal bir varlıktır. İnsanın her özelliği gibi toplumsal ilgisinin de zamanla geliştirilmesi gerekiyor. O nedenle
çevreçevre, çocuğun toplumsal ilgisini eğitmek, yönlendirmek ve geliştirmek görevindedir. Yanlış
eğitimeğitim ise, toplumsal ilginin sağlıklı gelişmesini engelliyor ve çeşitli
uyumsuzUyumsuz davranışların,
nevrotikNevrotik tepkilerin oluşmasına
ortamortam hazırlıyor. Adler, bu nedenle çocukların eğitimiyle ilgilenmiş, rehberlik ve psikolokik
danışmanlıkdanışmanlık alanlarının gelişmesinde öncülük etmiştir. Bu çabasının sonucu olarak da adını,
psikiyatriPsikiyatri ve
klinikKlinik psikolojiden çok,
danışmadanışma psikolojisinde duyurmuştur. Adler, nevrozu da Freud’un açıkladığı gibi, insanın kendi içindeki
çatışmaçatışma ve çelişkilerden ileri gelen bir bozukluk olarak algıladı; çatışmanın bireyle onun çevresi arasında oluştuğunu açıkladı. Ona göre
çevreçevre, kişinin
yaratıcıyaratıcı gücüne karşı çıktığı ve seçtiği yolları engellediği
zamanzaman çatışmaçatışma başlıyor ve bunun sonucu olarak da nevrozlu
davranışdavranış oluşuyor. Onun için, hem bireyin kendi kişiliğini kazanarak kendi yolunu çizmesini sağlamak hem de çevresinin engelleyici tutumunu değiştirmek amaçlanmalıdır. Bu
yaklaşımyaklaşım,
danışmadanışma psikolojisiyle de bağdaşan bir yaklaşımdır. Adler,
aileaile yapısını ve
aileaile içinde kardeşlerin yaş ve sırasını da gözlemlemiş ve incelemiştir. Büyük, ortanca ve küçük kardeşin, tek çocuğun farklı kişilikler göstermesinin nedenlerini açıklamıştır. Adler’in çocukların yaşlarıyla sorunları arasında kurduğu bağı, bu konuda yapılan araştırmalar da doğrulamıştır. Adler de Freud’un etkisiyle, insan yaşamının ilk yıllarını ayrıntılı olarak incelemiş ve erken
çocuklukçocukluk döneminde oluşan
yaşamyaşam biçimini, doğuştan gelen yetersizliklerle
aileaile eğitiminde şımartma ya da
ilgiilgi göstermeme biçiminde ortaya çıkan yanlışların belirlediği sonucuna varmıştır. Psikoterapistin, hastayla eşit düzeydeki görüşmelerle yanlış
yaşamyaşam biçimine yol açan toplumsal
ilgiilgi eksikliğini gidermesi ve insan ilişkilerini geliştirip güçlendirmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davranışı her insanda doğuştan var olan içgüdülerin belirlediğini savunmuş olan Freud’a karşı Adler’in getirdiği en önemli yenilik, insanın toplumsal bir varlık olduğu görüşüdür. Ona göre insanı içgüdüler yönetmiyor; sorunlara yalnızca doyumsuzluklar yol açmıyor; sorunların önemli bir bölümünü, yaşamın her yönünde belirebilen
yetersizlikyetersizlik duyguları oluşturuyor. Adler, insanın bilinçli bir varlık olarak, yetersizliklerini ve amaçlarını değerlendirebileceğini, kendi yaşamına yön verebileceğini öne sürmekle, Freud’un karamsar yaklaşımının karşısına daha umutlu bir
yaklaşımyaklaşım koymuştur. Kişiliğin gelişip bütünleşmesinde toplumun önemini vurgulamakla da hem
psikanalitikPsikanalitik yaklaşıma yeni bir
niteliknitelik kazandırmış hem de o günlerde doğmakta olan sosyal psikolojiye katkı sağlamıştır. Adler’in yaklaşımı, Freud’un
psikanalitikPsikanalitik kuramının basitleştirilmiş bir biçimi olması nedeniyle
klinikKlinik psikolojipsikoloji ve psikiyatride fazla
ilgiilgi görmemiş; çoğunlukla
danışmandanışman ve rehber psikologlarca benimsenmiştir. Bununla birlikte Adler’in görüşleri, ölümünden sonra da değerini korumuş; Amerika
Psikolojipsikoloji Derneği, bireysel psikolojinin temel kavramlarını yayınlarıyla yaygınlaştırmayı sürdürmüştür. Bkz.
abartılmış (aşırıaşırı) üstünlük çabası;
ADLER, Alfred;
Adler kuramı;
aşırı dengelemedengeleme;
benlik psikolojisi;
bireysel psikolojik danışmadanışmapsikolojik danışmadanışma;
bireysel tepkitepki;
büyük, ortanca, küçük ve tek çocukta kişilik gelişimikişilik gelişimi;
çekirdek karmaşası;
dengeleme;
eksiklik duygusu;
eksiklik karmaşası;
erkeksi protesto;
güç istemi;
hümanist psikolojipsikoloji;
inandırma tedavisi;
kılavuz kurgular;
kişiliğin tekliği;
kurgusal amaçlılık;
morfolojik aşağılık;
nevrotik kişilikkişilik;
nevrotik kurgukurgu;
organ aşağılığı;
ödünleme;
toplumsal belirleyiciler;
üstünlük arayışı;
üstünlük çabaları;
üstünlük karmaşası;
yaratıcı benlikBenlik;
yaşam hedefi;
yaşam planı;
yaşam yalanı;
yeniden kurgulayıcı psikoterapipsikoterapi.